AKMER Kurucusu Hamza Er, Akit’e konuştu.

Aksa İlim ve Davet Merkezi (AKMER) Kurucusu ve gazeteci-yazar Hamza Er, Akit’e konuştu. Hamza Er ile Batı’da yükselen İslamofobi’yi, Paris eylemini ve İslam Dünyasının geleceğini konuştuk…


AKMER Kurucusu Hamza Er, Akit’e konuştu. - Avrupa’da azınlıklar ve İslam karşıtı gösterilerle beraber Paris eylemiyle gündeme oturan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Paris eylemi ve benzer dış etkenler vesilesiyle gündeme gelen İslamofobi olgusu yeni türemiş, icat edilmiş bir anlayış değildir. İslamofobi, Batı zihninin yaşamış olduğu vehim ve kuruntuların faturasını İslam’a ve Müslümanlara kesebilme telaşının göstergesidir. Bizler, olayları kameraların gösterdiği kadarıyla değerlendirme alışkanlığımızı değiştirmezsek, “Avrupa’da bir saldırı oldu ve buna karşı Müslümanlara dönük öfke oluştu” sığ yaklaşımları seviyesinde kalırsak, ne Müslümanlar, ne de Batı toplumu için hiçbir çözüm üretilemez. Daha derinlikli okumalar gerçekleştirmeliyiz.

 - Derinlikten ne kastediyorsunuz?

Paris eylemiyle hatırlanan İslamofobi’nin, 11 Eylül ikiz kulelerine yapılan uçak saldırılarıyla gündeme geldiği genellikle kabul görür. İslam inancına tahammülü olmayan önyargılı, fanatik, takıntılı kesimlerin;  İslam’ın kendisini ifade etmesine, tanıtmasına müsaade etmeyen kişiliklerin yaşı esasında insanlık tarihiyle yaşıttır.

 İSLAMOFOBİ, FİRAVUNLARIN HEZEYANLARININ BU ÇAĞA YANSIMIŞ HALİDİR

 - Bunu biraz açmamız gerekir…

Kur’an bize geçmiş Peygamberlerden ve gönderildikleri kavimlerin tepkilerinden haberler verir. Bu haberlere baktığımızda, Nuh, Hud, Salih, Lût, İbrahim, Musa, İsa (a)’ın muhatap oldukları kavimlerin ileri gelenlerinin, nebevi mesajın, İslami yaşam biçiminin halklara sağlıklı şekilde ulaşmasını engellemek için propagandaya giriştiklerini görürüz. Bu inkârcı kavimlerin yöneticileri, toplumlarını Peygamberlere karşı uyarmış, onların ilahi mesajla buluşabilmesini engelleyici girişimlerde bulunmuşlardır. Allah’ın Peygamberleri için “sizin atalarınızdan beri takip ettiğiniz inancı değiştirecekler, düzeninizi bozacaklar” telaşları, Firavun’un “ey kavmim Musa’nın sizi dininizden döndürmesinden korkuyorum” çağrısı, yine Kureyş’in, Muhammed(s)’a yönelik ilgi ve teveccühü engelleyici sözleri o dönemin islamofobik tablosudur. Aynı zamanda Haçlı seferlerini, Endülüs kıyımını ve Osmanlı dönemindeki “eyvah Türkler geliyor” paniğini de bu gözle değerlendirmeliyiz.

 İslamofobi’yi Paris ve 11 Eylül saldırılarıyla sınırlandırarak okumaya çalışmanın yeterli olmayacağını söylememdeki sebep bu tarihi bilgilerdir.

 - Peki bu çerçeveden bakınca sizce nedir İslamofobi?

Terazisi sapmış, hakikatten uzaklaşmış farklı kültür ve inanca sahip toplumların, Hak ve adalet çağrısına karşı göstermiş olduğu bir dirençtir İslamofobi… İslamofobi, Hakka, adalete ve ilahi değerlere karşı gösterilen direncin ürettiği bir saçmalıktır.

 - İslamofobiyi Batı toplumu bilinçli mi pompalıyor sizce?

Elbette… İslamofobiyi konuşurken ilk gündeme getirilmesi gereken, İslam inancı dışındakilerin İslam’a ve İslam’ın temsil ettiği değerlere insanların ulaşmaması için gösterdikleri direnç olmalıdır. Tarih boyu zalim idarelerin ellerinden egemenlik, hâkimiyet sopasını alma diriliğini gösteren tek inanç daima İslam olmuştur. İşte İslamofobi’yi üretenler bu düzenin bozulmasını asla istemeyen yönetici sınıflardır.

İslamofobi, Firavunların, Nemrudların ve Ebu Cehillerin hezeyanlarının bu çağa yansımış halidir. İnsanları çeşitli korkularla kendi kontrolleri altında tutabilme projesini bugün yürütenler ise Siyonist Yahudiler ve emperyalist Batı devletleridir…



İNSAN BİLMEDİĞİNE DÜŞMANDIR; BATI İNSANI ÖNYARGILARINI KIRMALIDIR

- Bu anlayışın halklardaki karşılığı nedir?

Bugün Batı'da ve dolayısıyla onların etkilediği her yerdeki İslamofobi'nin temelinde İslam'a ve Müslümanlara tahammülü olmayan, Müslümanları hep ‘tehlikeli öteki’ olarak görmüş ve öyle görmeye devam etme kararında olan zihniyet bulunmaktadır. Bu duyguların temelinde aile, sosyal çevre, eğitim ve medya gibi kurumlar aracılığıyla aktarılan ve yeniden üretilen tarihsel ve kültürel önyargılar yatmaktadır.

Bu önyargıları aşabilenler zaten İslamla tanışıp Müslümanlaşmaktadır. Veya en azından Müslümanlara tahammül edebilecek noktaya gelmektedir. Bu durum önyargısız, makul insanların gelebileceği bir sonuçtur.

O zaman, insanları önyargılarını kırmaya, düşünmeye, akletmeye davet etmeliyiz. Çünkü insan bilmediğine düşmandır. Bildiğini sandığı şey ise kendisine gösterilen tablodur. İftira ve yanlış yakıştırmalarla beraber İslam dünyasında görülen bazı lokal olumsuz pratiklerdir.

- Avrupa’da son zamanda yoğunlaşan İslam ve azınlıklar karşıtı eylemlerin gerekçesi olarak şiddet eylemleri gösteriliyor. Bu tek başına yeterli bir etken mi?

Hayır; yapılan propagandalar sonucunda oluşan korkuları 3 başlık altında toplayabiliriz. Bunlar, Müslümanların sayısının artması, yoksulluk korkusu ve şiddettir.

Tüm dünyada Müslüman sayısının artması Batılıları ciddi bir bunalıma sokmaktadır. PEW Araştırma Merkezi tarafından “Küresel Müslüman Nüfusun Geleceği” konulu bir rapor yayınlanmıştı. Orada “20 yıl sonra her dört kişiden biri Müslüman olacak” denilerek Hıristiyan dünyası uyarılmaktaydı. Kur’an’a ve Resul(s)’un temiz örnekliğine dayanmayan sapkın ve yaşanmaz İslam algısının kendilerine dayatıldığı halklar da bu artıştan dolayı paniğe kapılıp korkular üretiyorlar.

Buna paralel olarak,  küresel ekonomik kriz sonrası artan bunalımla yaşanan açlık ve yoksulluk korkusu, bölgenin gerçek sahibi olduğuna inanan Batılıları azınlıklara karşı düşmanca bakmaya itebilmektedir.

Tabi ki bu propagandaların en çok tutanı şiddet olgusudur. Özellikle ABD ve Avrupa şehirlerinde gerçekleşen saldırılar bu korkunun artışını hızlandırmaktadır. Sakallı, örtülü, tekbir getiren bir model eşittir terörist anlayışı zihinlere yazdırılıyor.

- İslam’dan korkulacak bir din gibi bahsedilmesi, yani “İslamofobi” terimi bir projemi sizce?

Yeryüzünde esenliğin, adaletin, nizamın; yani insanlığın kendisine tabi olmakla kurtuluşa ereceği değerlerin karşılığı olan İslam’ın, fobi gibi kendisinden ürkülen bir ekle birleştirilmesi masum değildir. Bu dine yapılan bir hakarettir. Bu yüzden öncelikle ‘İslam korkusu’ anlamına gelen ‘İslamofobi’ teriminin mahkûm edilmesi gerekmektedir.

Fobi, Yunan mitolojisinde dehşet ve korku tanrısı olarak bilinen “phobos” kelimesinden türetilmiştir.  Örümcek, yükseklik, karanlık ya da kapalı yer korkusu gibi, kötü, olumsuz bir korku biçimini tanımlayan “fobi” teriminin İslam’la birleştirip “İslamofobi” üretmek masum değildir. Bu kavram, Müslümanlardan korkulmasını normalleştiriliyor ve nefreti, düşmanlığı da sıradanlaştırıyor.

 İSLAMOFOBİ KORKUNUN DEĞİL, NEFRET VE ÖFKENİN YANSIMASIDIR

 - Böylece Müslümanlar üzerinde de bir baskı mı oluşturuluyor?

Maalesef öyle… İslamofobi bir hesabın kılıfı olarak kullanılıyor. Özellikle Müslümanlar bu kavrama karşı kendilerini ifade etme telaşına giriyor ve eziklik içerisinde sindiriliyorlar.

Oysa “İslamofobi” olarak tanımlanan şey İslam’a karşı nefrettir. Kurt puslu havayı sever derler. O pusluluğu, karanlığı giderecek olan şey güneştir, ışıktır. Kurdun, hesaplarını, tuzaklarını boşa çıkaran ışığa, güneşe karşı duyduğu korkunun içerisinde öfke ve rahatsızlık vardır. Bugün de küresel zalimlerin hesaplarını bozacak olan İslami sisteme karşı duydukları korku da içerisinde böyle bir rahatsızlığı barındırmaktadır.

 - Müslümanlar bu korkuyu giderebilmek için ne yapabilirler?

İslamofobi bugün Batı olarak adlandırdığımız çağdaş cahiliye aklının bir paranoyası haline gelmiştir. Müslümanların bu paranoyayı giderebilme telaşına girmesi, “aslında biz iyiyiz, biz ciciyiz” şeklinde savunmaya geçmesi çok da doğru değil aslında... Bir delinin, kendi hastalığından kaynaklanan vehimlerini giderebilme telaşı anlamsızdır. Çünkü zaten İslamofobi’nin kendisi kronikleşmiş hastalıklı bir yaklaşımdır.

 - Batı niçin İslam’dan korkuyor?

Batının temsil ettiği değerler seküler, liberal temellidir. Tanrıdan da bağımsız olma halini barındıran sınırsız özgürlük algısı; inançsızlığı, ahlaksızlığı ve putperestliği yaygınlaştırmaktadır. İslami değerler, Batının çağdaş putu, “dini” olan Seküler, Liberal algıyı tehdit etmektedir. Korkunun arkasında bu kutsallığın muhafazası yatmaktadır. Bugün işgalleri gerçekleştirirken, “Demokrasi, insan hakları” ihracı yapıyoruz şeklinde açıklama yapmıyorlar mı?

 - “İslam öncelikli düşman” deniliyor; onu mu kastediyorsunuz?

Elbette… Bugün NATO ve ABD’nin tehdit tanımı içerisinde İslam bulunmaktadır. Irak işgalinde Bush’un “bu bir haçlı seferidir, ya onlardansınız ya bizden” demesi, Danimarka kitaplarında, “Her ne kadar her Müslüman terörist değilse de, her terörist Müslüman’dır” sözleri, Merkel’in “İslam Almanya’nın bir parçası değildir” açıklaması bu öfkenin satır aralarından taşan kısmıdır.

Müslümanların işyerlerine yönelik saldırılar, kadınların örtüsü üzerinden yürütülen tacizler, mescitlere yönelik kundaklama girişimleri, özellikle son dönem Müslümanların haklarını kısıtlayan kanunların çıkarılması ve minare tartışmaları artık kutsallaştırılan Batı özgürlüğünün ikiyüzlülüğünü ve gerçek yönünü de ortaya çıkarmıştır.

Anti-semitizme karşı tüm dünyada kanunların var olduğu, ama anti-İslamizm demek olan İslamofobi’ye karşı bir yaptırımın olmaması ve Müslümanlara yapılan hakaret ve aşağılanmaların özgürlükler kapsamında değerlendirilmesi açık bir düşmanlık değil mi?

İNANÇLARA VE KUTSALLARA SALDIRMA ÖZGÜRLÜĞÜ OLAMAZ

- Charlie Hebdo mizah dergisine yönelik saldırıları nasıl görüyorsunuz?

Karşındakinin değerlerine küfredebilme hakkını barındıran bir özgürlük anlayışı asla kabul edilemez. Kimsenin babasına, annesine, evladına, inancına yani kutsal gördüğü sembollere küfredemezsiniz. İslami değerlerin aşağılanması özgürlük kılıfıyla mazur görülemez. Müslümanlar bu tür yakışıksız ve kalitesiz mizah anlayışıyla yapılan tasvirlere itiraz edeceklerdir tabii ki… Bundan vazgeçilmesi noktasında meşru tepkiler gösterilecektir.

Bu tepkinin tarzı ve yöntemi tartışılır; hatta eleştirilebilir. Ancak, sadece sonuç olan bu eylemin içeriği üzerinden okuma yapılamaz.

Batı dünyası oturup düşünmelidir. Aklını başına almalı, dersler çıkarmalıdır. Hiçbir din ve düşüncenin kutsallarına saldırmanın düşünce ve fikir özgürlüğü kapsamında olamayacağını anlamalıdır.

Batı dünyası bugün 1400 sene evvel indirilen İslami değerlerden fersah fersah uzaktadır. Kur’an’da En’am suresi 108. Ayette “onların putlarına (kutsal gördüklerine) sövmeyin” buyurulmaktadır. Dikkat edin; burada söz konusu olan kutsallar, saçma sapan bir şekilde kendilerine tapılan putlardır.

- 44 ülke liderinin katıldığı Paris dayanışma yürüyüşü ne anlama geliyor?

Nereden baktığınıza bağlı aslında… Onlara göre teröre karşı güç birliği, birilerine göre ise ironik bir tablo…

İşgallerin, soykırım seviyesindeki katliamların kirli elleri birbirine tutuşmuş biz beraberiz diyorlar… Netenyahu, Merkel, Holland ve diğerlerinin temsil ettiği ittifak, bombalarla temiz cinayetler işliyor, binleri katlediyor. Ama onlar ıslah edici oluyor, tepki gösterenler ise terörist… Bunu hangi vicdan kabul edebilir ki?

 - Eylemi kınayanlardan mısınız?

Eyleme, kınayanlar ve kınamayanlar şeklinde düz bir okuma ile yaklaşılması hiçbir şeyi çözmez. Gerçekleşen eylem, etkiye tepki olarak doğmuştur. Bu eylemin meşru olup olmadığını tartışmadan, kınama yarışına girmeden önce Cezayir soykırımının, Mali katliamının, Irak, Afganistan, Filistin işgallerinin konuşulması gerekmektedir. Bugün Avrupa’da, toprakları sömürülen, ataları katledilen, ırzlarına geçilen ülkelerin çocukları yaşamaktadır. Bu eylemi gerçekleştirdiği iddia edilen kişiler böyle bir arka planla bu işe kalkışmışlardır.

Ümmet, disiplinli, örgütlü olamadığından, Müslümanların merkezi bir otoritesi bulunmadığından gerekli şekilde muhasebesi yapılmayan bu türden ferdi eylemler oluşabilmektedir.

Ancak şu bilinmeli ki, gerçekleşen eylem, Müslümanları, ümmeti toptan temsil eden bir eylem değildir, şahsidir. Buradan yola çıkarak topyekün Müslüman avına çıkılması Batı’nın gerçek amacını da göstermektedir.


ÖZELEŞTİRİ VE DENETİM SAĞLIKLI BİR ORTAMDA MÜMKÜNDÜR

 - Peki, son dönem İslam dünyasında görülen şiddet tablosuna karşı bir özeleştiri gerekmiyor mu?

Özeleştiri bir erdemdir. Bakın İslam’da savaşın bile bir ahlakı vardır. Çocuklara, kadınlara, yaşlılara dokunulmaması, ağaçlara, hayvanlara zarar verilmemesi, kaçan askerlerin bile kovalanmaması ve esirlere iyi muamele edilmesini Hz.Muhammed’in(s) pratiğinden öğrenen Müslümanların başı diktir hamd olsun…

Bugün tanık olduğumuz ölçüsüz şiddet görüntülerinin değerlendirilmesi ve disipline edilmesi, sağlıklı iletişim kurabilen insanların varolduğu bir dünyada mümkündür. Sınırlarla parçalanmış, otoriteleri olmayan, güdülmeye müsait hale gelmiş Müslümanlara, kimse sahipsiz gençlerin tepkilerini fatura etmeye kalkışmamalıdır.

 - Cumhuriyet gazetesi karikatürü sayfalarına taşıdı ve Zaman gazetesi de Cumhuriyet’e bir bildiri ile destek verdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İslami değerlere saldıran bir zihniyettir; ırk, devlet değil… Bu zihniyet yanı başımızda da bulunabilir, uzaklarda da… Cumhuriyet gazetesinin karikatüristi Batılılardan çok daha önce 1999 yılında Peygamberimize hakaret içeren bir çizim yapmıştı. Bu köhnemiş akıl karışıklık ve çatışma üzerinden sürekli nemalanır. Yeni provokasyonlar arzu eder. Ama bu tuzağa düşmemek gerekir.

Gülen grubunun açıklamasına ise hiç şaşmamak lazım… Bu telaş, hükümetle bir savaş yaşayan Gülen grubunun kendine yeni ittifaklar arayışından başka bir şey değildir. Konu peygambere, İslam’a hakaret bile olsa “düşmanımın düşmanıysa ben onu severim” anlayışıyla hareket edilmektedir.

Peygamberi sadece kendi çalışmalarının meşruiyeti için dizilerde gökten indiren, twitter emri verdirenlerin istikameti tamamen bozulmuş gözükmektedir.

Hüseyin Kulaoğlu/Yeni Akit